Kayıtlar

SADECE SEN VE BEN VARIZ.

Resim
     Adam günün tüm yorgunluğunu atmak için küçük evinin küçük balkonuna kurulmuştu. Kahvesi ocakta kendisi ise güneşin batmak üzere olmasına rağmen yaydığı sıcakta pişiyordu. Bulutlar ve dolunay gökyüzünün diğer ucunda kendisini göstermişti. Dünyanın iki farklı yüzü aynı anda ortadaydı işte. Dünyanın dahi tek bir yüzü yoktu; içindekilerin tek yüzlü olmasını nasıl bekleyebilirdik ki? Düşünceleri vardı. Lakin düşüncelere boğulacak gücü yoktu. Yakın zamanda onun için önemli bir iş vardı. Ve bu kalan hayatını etkileyecek derecedeydi. Terfi de alabilirdi, işten de atılabilirdi. Kendisine bağlıydı. Birçok şeyi kaybetmişti. Saflığı ve güzel kalbi de bunların arasındaydı. Ama hâlâ bir hayatı vardı. Ve devam ettirmek için bu işi en iyi şekilde yapmalıydı. Zaten kendisi için yaşamla ölüm arasında tek biri duruyordu. Sonra kahvenin olduğunu söyleyen o narin sesi duydu. Eşi. Hayatının en güzel kısmıydı. Umudunu kaybetmiş, dibe vurmuştu. Ölümle yaşam arasında gidip gelirken onu tanımıştı. Nirengi

Yalanlar Üzerine

Resim
   Yalan söyleyen insanlardan nefret ediyordum. Ancak bende o insanlardan biri olduğumda onlardan neden nefret ettiğimi ve neden nefret etmemem gerektiğini anladım. Yalancılardan nefret etmemem gerekiyordu. Çünkü yalancılar olarak genel olarak yalan söyleme nedenimiz kendi hayatımdan memnun olmamamız ve yalanlarımızla ya değiştirerek ya da süsleyerek hem kendimizi hem çevremizi bu hayata inandırmaya çalışıyoruz. Oysaki çevremiz ne kadar inanırsa inansın, biz ne kadar inandığımızı düşünürsek düşünelim aslında içten içe yalancı olduğumuzun farkındayız. Ve bu da bize güzel bir vicdan azabı sunuyor. Ve sonra kendimizi vicdanımıza yalan söylerken buluyoruz. Anlayacağınız ne kadar iyi bir yalancı olursanız olun ne kadar çok yalan söylerseniz söyleyin: gerçekler elbet gelip sizi buluyor. Ve bu durumda dahi kendinize yalan söylemeye devam ederseniz bir gün elinizde yalanlarınızdan başka bir şey kalmıyor. Ve bildiğimiz gibi her yalan da yeni bir yalanı doğuruyor. Umarım bir gün tüm insanlık ola

Nöbet Hali

Çevremdeki insanlar erken yaşlandığımdan bahsediyor. Ve bu konuda onlara katılıyorum. 21 yaşında ki bir genç gibi hissetmiyorum. Ama kaç yaşında olduğuma dair bir hisse de sahip değilim. Gençlik ve yaşlılık arasında bir yerlerde kaybolmuş gibiyim. Ve tüm bu süreç içerisinde ne yaşadığımdan da bihaberim. Sanki yüksek ateşten kaynaklı bir nöbette gibiyim. Bir şeyler yapıyorum ve konuşuyorum. Ama neden yaptığıma neden konuştuğuma dair bir bilince sahip değilim. Bir bilinçsizlik hali içerisinde dolanıyorum. Ne zaman kendime gelirim bilmiyorum. Lakin içerisinde bulunduğum durumdan memnun olmadığımı biliyorum. Umarım bir gün memnun olduğum durumlar içerisinde bulurum kendimi.

Benimle Birlikte Benden Karanlıkta

Resim
    Kendimi son gördüğümde gözlerim kapalıydı. O günden sonra başladı; içimdeki fırtına. Ve durulmak bilmedi bir türlü. Çünkü fazla geliyordu bir bedene iki kişi. Biri daha vardı içimde; benle birlikte ve bir o kadar da benden uzak. Ama o benden çok daha karanlıkta, arkada bir yerlerdeydi. İnsan adım adım değişirmiş arkasında bir şeyler bırakarak. O benim arkada bıraktıklarımdı. O benim adım adım değişirken atladığım adımlardı. O benim aslında olduğum ama hiçbir zaman olmak istemediğim insandı. Ve dünyada bana yardım eden tek kişiydi. Çünkü o da bir yerde bendi. O ne kadar bense, bende ondan o kadar uzaktım. Benden daha karanlık olması iyiydi çünkü içimdeki karanlıkla ancak o mücadele edebilirdi. Ben dışarıdakilere gülümsemekle meşgulken, birinin de içeride karanlığı yenmesi gerekiyordu. Ve karanlığı ancak karanlık biri yenebilirdi. Şimdi bir hayatla başa çıkmak için iki kişinin daha iyi olduğunu umabilirsiniz. Ama size kötü bir haberim var. Hayatta işler pek de umduğunuz gibi gitmez.

Acıya Aşk

   İnsanlarla aramdaki ilişki bir testin sonucunda çıkmıştı. “Seni anlayan ise hazır olmalı aşkların ve acıların en derinine.” Bilemiyorum. Beni anlayan çektiğim acıların ve sevdiğim kadınların anılarıyla mı tanışacak yoksa o da onların arasına mı katılacaktı? Ama bir bildiğim var ki eninde sonunda beni anlayan herkes acı çekiyor. Çoğu zaman da bu acıyı ona ben emanet ediyorum. Evet, emanet ediyorum. Çünkü her şeyin bir karşılığı vardır. Eninde sonunda bu emaneti belki ondan belki de bir başkası aracılığıyla geri alacaktım. Tüm bu acı benim bir parçamdı. Kollarım ve bacaklarım nasıl gövdemin bir parçasıysa; tüm bu acı da yüreğimin bir parçasıydı. Kendimi tam olmasa da anlamaya başladığım ilk zamandan beri bu acıyı bende çekiyorum çünkü. Bu acı benim ruhumdan geliyor belki de. Bu acı yürek denilen yapbozun bendeki en büyük parçası.  Beni yaşama, hayata bağlayan tek şey acı. Bir keresinde mutlu olmuştum. Evet, bundan ilginç bir şey gibi bahsedeceğim. Çünkü yaşadığım bu cehennem içerisind

Seçimlerimiz

Resim
“Bizi biz yapan yeteneklerimiz değil, seçimlerimizdir!”     Ünlü bir düşünürün kullandığı bu cümle belki de insanı ve insan karakterini anlatmak üzere kurulan en anlamlı cümlelerden biri. Düşünürseniz yetenekleriniz size doğuştan verilmiştir. Ve aynı yetenek bir başkasına da verilmiş olabilir. Örneğin güzel bir sese sahip olmanız gerçekten sizi tanıtabilir mi? Daha doğrusu bu sesi kullanmadığınızda sizi güzel sesli diye tanıtabilirler mi? Evet, diyelim ki çok güzel bir sesiniz var. Bunu şarkı söylemek için seçmediniz. Ya da spiker olmak, şiir seslendirmek gibi işler için. Onun yerine gazeteci olmayı seçtiniz. Ve sizin gibi sesi güzel olan bir arkadaşınız da şarkıcı olmaya karar verdi. Sizin sesiniz belki de daha güzel olmasına rağmen siz gazeteci o ise güzel sesli bir şarkıcı olarak anılmaya başlandı. Şimdi söyleyin bakalım; sizi siz yapan yeteneğiniz mi oldu? Yoksa seçiminiz mi? Şimdi size bir başka soru soracağım. Aslında bu soru hepinize değil sadece yolun sonuna vardığını düşünen

Anlamak Üzerine

Resim
   İçimizden derdimizi anlatmak gibi boş bir eylem geliyor. Biliyoruz, karşımızdaki insan muhtemel olarak bizi anlamayacak lakin artık duvarlarla, aynalarla ve kendimizle konuşmaktan da bıktık. Yeni bir eylem yapma vakti geldi. Bu yüzden insanlarla denedik bir de şansımızı. Sonra baktık olmadı defterlere yazdık. Baktık olmadı bilgisayarlara… Elimizden geldiğince yazdık ve anlattık. Lakin hiçbir zaman bizim derdimizi ve yazdıklarımızı anlamadılar. Bizim derdimizin ve yazdıklarımızın kendi üzerindeki yansımasını okudular ve anladılar. Hani şu anlıyorum diye geçinenler var ya onlar da sizi anlamıyorlar. Sizin derdinizin kendi üzerindeki yansıması ile sizi anladıklarını varsayıyorlar. Mesela onlara aşk acınızdan bahsederseniz gördüğü ve yaşadığı aşk acılarını düşünür. Sizi tanıdığı kadarıyla bu aşk acılarından birinin kalıbına sokar ve sonra anlıyorum der. Bu tüm dertlerinizde böyledir. Ölüm, aşk, fakirlik, açlık ve daha niceleri… Gerçekte ise hiçbiri sizi anlamayacaktır. Ama kimseyi suçla